Çağdaş birey düşünce ile vardır. Ve olaylara değil, olgulara bakabilen insan çağdaştır. Kendisini ve toplumu geliştirmek isteyen insanın, olaylarla ilgili analitik düşünmesi ve eleştirel bakabilmesi ön koşuldur. Ne yazıktır ki ülkemizde afetlere OLAY temelli bakılmaktadır. Olay, bir durumdur, vakadır ve belirli süre içinde gerçekleşir. Başlangıcı, bitişi ve yeri bellidir. Örneğin;. Kendi yaşam alanımızda meydana gelen bir afeti, kendi sınırlarımızla alakalı düşünür değerlendirirsek ulaşacağımız sonuç tümü temsil etmeyecektir. Çünkü “dünya tüm, biz bölmüşüz. Ama dünya tüm olarak yaşıyor” gerçeğini göz önünde bulundurarak değerlendirme yapmadığınızda, yerel sonuçlarınız evrensel gerçeklerle uyuşmayacaktır.
OLGU olayların nedeni ve sonucudur. Bir bölgede, aşırı yağış sonrası sel meydana gelmesine olay deriz. Ve olayı konuşuruz. Olgu temelli konuşmak bilgi sahibi olmayı ve samimiyeti gerektirdiğinden olgulardan bahsetmeyiz. Oysa konuşulması gereken asıl unsur, bu olayın nedenleri ve sonuçları olmalıdır.
Deprem oldu, binalar yıkıldı ve insanlar hayatını kaybetti. Bu olay üzerine medyada günlerce ve onlarca bilim insanı konuşur durur. “Deprem kaç şiddetindeydi, ne kadar sürdü, kaç bina yıkıldı, kaç insan hayatını kaybetti, artçılar devam ediyor mu, deprem sırasında neler yapmalıyız, afetzedelere çadır ve yiyecek dağıtılıyor mu” diye uzun uzun programlar yapılır. Herkes, iyi niyet çerçevesinde ve uzmanlığı ölçüsünde bilgi ve düşüncelerini paylaşır. Deprem kötüdür! Binalarımızı yıkıp, insanlarımızı öldürür! Şeklindeki hamaset edebiyatı, her tarafımızı bir bulut misali örter. Etrafı göremeyiz. Gerçekten ne olduğunu, neden olduğunu hiç bilemeyiz. Binaların neden yıkıldığını, neden çürük yapıldığını, yıkılan yüzlerce binanın sorumlusunun kimler olduğunu hiç dillendirmeyiz Selde kaybolan ve ölen insan sayısını konuşuruz ama dere yatağına neden bina yapıldığını asla konuşmayız. Olayı konuşur olguya dokunmayız. Çünkü bu işler böyle gelmiş böyle gitmekte, birçoğumuzun işine de öyle gelmektedir.
Afetsiz günler dileğiyle…
*
HÜSEYİN KANZA