-“Kervan yolda düzülür!”
-“Bize bir şey olmaz!”
-“Elle gelen düğün bayram!”
-“Olmazsa kader!”
-“Kaderin önüne geçilmez!”
-“Yazımız böyleymiş!”
-“Allah’ın afeti, ne yapalım!”
-“Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!”
Toplumu oluşturan bireyler yaşadıkları süreç sonucunda edindikleri kültürü aktarırken birtakım yol ve yöntemler kullanır. Bu yöntemlerin sonucunda yaşanılan mekân, zaman ve ortamlar şekillenir. Mezralar, köyler, kasabalar ve nihayetinde büyük şehirler oluşur. Geçmiş yılların oluşturduğu bu organizmalar canlıdır ve sürekli kendisini yeniler durur. Ama uzun tarihe ve kadim kültüre sahip toplumların alışkanlarını, yaşam tarzlarını ve inançlarını değiştirmek kısa süren kolay bir iş değildir. Örneğin; kaçak, çürük ve zemin etüdü yapmadan, malzemesinden çalarak fay hattı üzerine yaşayacağı, çalışacağı binayı inşa etmek ve bunun içinde yaşamayı sonraki nesillere aktarmak nasıl bir kültür ürünüdür? Ve bu kültür nasıl değişir?
Sosyal psikologlar insanların davranışlarını değiştirmek için önce tutumlarının değiştirilmesi gerektiğini savunurlar. Tutum, bireyin davranışlarını yönlendirip, diğer kişi ve nesneleri değerlendirmesini sağlar. Bir kişinin davranışının nedenlerini kendisine atıf yaparak açıklarız. Ancak ortamsal faktörleri göz ardı ederiz ki buna sosyal psikolojide temel atıf hatası denir. Bu hatanın yapılmaması için kişi tutum ve davranışlarını, davranışa etki eden ortamsal faktörleri göz önünde bulundurarak değerlemek gerekiyor. Yani davranışın içinde yer aldığı ortam, en az kişisel özellikler kadar önemli gözükmektedir. Acaba hangi ortam bizim afetlere karşı gösterdiğimiz davranış kalıplarına, duyarsız alışkanlıklarımıza, güvenlik kültürsüz yaşam algımıza, yani uygulamalarımıza yön veriyor?
Aslında sorunun uygulamalarda değil yaklaşımdan kaynaklı olduğu bellidir. Ülkemizde afet ve acil durumlar özelinde, tutum ve davranış değişikliğinin olumluya dönüşmesi için, kanun eksikliğinden ziyade uygulanmasının büyük bir sorun teşkil ettiği görülmektedir. Mevcut sisteme baktığımızda denklemin kanun ve kaza ile kader üzerine kurulduğunu görürüz. Kanun var kaza yok ise problem yok, kanun var kaza var ise kanunda eksiklik var gibi bir sonuç çıkartılmaktadır. Bu sağlıklı bir yaklaşım olmadığı gibi çözüm de üretememektedir. Çünkü insanlar, inanmadıkları şeyi alışkanlık haline getirmezler.
Afetsiz günler dileğiyle…
**
HÜSEYİN KANZA