Sosyolojinin ana konularından birisidir değişim. Tarih bize bütün toplumların değiştiğini göstermiştir. Tecrübe ettik ki değişim, toplumsal yapının çeşitli sebeplerle dönüşmesi sonucunda gerçekleşmiştir. O halde, sosyal yapıda zaman içerisinde meydana gelen farklılaşmaya değişim diyebiliriz. Değişimi doğuran etmenler ana başlıklarıyla nedir dersek; coğrafya, nüfus hareketleri, teknolojik buluşlar, ekonomik sebepler, dini hassasiyetler ile sosyal hareketleri sayabiliriz. Bu başlıklara sebep olaylar çok çeşitlilik arz etse de biz afetler özelinden bu konuyu değerlendirmeye çalışacağız. Yani afetler toplumda farklılaşma yaratıp toplumsal değişim sağlayabilir mi? Sorusuna cevap arayacağız.
Nüfus tarihçilerine göre dünyada dört demografik devrim yaşanmıştır.
-İlki 400 – 500 bin sene önce, insanların ateşi kullanmasıyla başlamıştır.
-İkincisi milattan önce 40 ile 35 bin yılları arasında büyük buzul çağının bitişi ve iklim koşullarının kısmi iyileşmesi ve besin kaynaklarının çoğalması ile gerçekleşmiştir.
-Üçüncü ise tarım hayatına geçiş ile birlikte genişleyen gıda kaynaklarına ve doğal koşullara karşı oluşan güvenlik ortamına bağlı olarak yaşanmıştır.
-Dördüncü demografik devrim 17.-18. yüzyıllarda modern dönemin kapılarını açan sanayi devrimi ile gerçekleşmiştir. (Anadolu Üniversitesi Ders Notları Toplumsal Değişme Kuramları-18.sayfa)
Görülüyor ki toplumların değişimi ve dönüşümü bir takım doğal olaylar ve buluşlar sayesinde meydana gelmiştir. Bunun sonucunda her toplum kendi dinamikleri çerçevesinde ve hızında değişime uğramıştır. Değişim ve dönüşüm toplumun iç dinamikleri ile olabiliyorken bazen dış etkenler de bu durumu hızlandırmıştır. Her ne kadar toplumları oluşturan yaşlı nüfus (muhafazakârdır) değişime dirense de gençler (yenilikçidir) bu süreci hızlandırmış ve direnci kırarak toplumu değiştirmiştir.
Bu değişimde belirleyici olan pek çok faktörden bahsettik. Bunlardan dış etken olarak sayabileceğimiz afet ve acil durumları kendi özelimizden inceleyelim.
Covid-19 vakası ile 17 Ağustos 1999 depremi bu anlamda en yakın tarihli örneklerdir. Meydana gelen Van, Elazığ ve İzmir depremleride bu kapsamda değerlendirilebilinir. Bu olaylar toplum olarak bizi derinden sarsmış ve yaşam alanlarımız ile ilgili kendimizi sorgulamamıza neden olurken, sosyal mesafe kavramı, sigorta iş ve işlemleri ile kentsel dönüşüm faaliyetlerinin hayatımıza girmesini sağlamıştır.
Depremlerin, sellerin, grizu patlamalarının, fırtına, tayfun, tornado, toprak kayması, yeraltı sularının yükselmesi, yangın vb. doğal afetlerin yanında insan kaynaklı afetlerin en büyüğü olan savaşlar da yeryüzünde biz insanlar arasında sürekli olagelmiştir. Ve olmaya da devam edecektir. Yani bir diğer afet türü olan savaşlar ve bunun türevi nüfus hareketleri de sosyal değişimin sebeplerinden birisidir. Burada en yakın örnek Suriye meselesidir. Suriye ülkesinde meydana gelen iç savaş sonucunda milyonlarca insan yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kalmıştır. Dünyanın her yerine yayılan bu insanların büyük bir kısmı da ülkemize gelmiştir. Hemen hemen her ilimize yayılmış ve yıllardır bizimle birlikte yaşamaya devam etmişlerdir. Göç ederek bizimle yaşayan bu kitlenin büyüklüğü, kalma süreleri ve bu insanların sosyal bünyesinin özellikleri göz önüne alındığında, Türk toplumu özelinde değişime neden oldukları ve kendilerinin de büyük oranda değişime uğradığı görülecektir.
Velhasıl afetler bize maddi ve manevi kayıplar yaşatır. Ancak bu kayıp ve acıların bizde bıraktığı tecrübeyle gelecek nesillere sağlam, güvenli ve korkusuzca yaşayabilecekleri yaşam alanları bırakmak alışkanlığını ve anlayışını da edinme kültürü sağlar. Dört buçuk milyar yıldır var olan yer kürenin üzerinde daha dünkü misafir olan insanoğlu, içinde yaşadığı doğayla uyumlu bir yaşam sürmez ise kendi sonunu getirecektir. Dönüşüm iyiye doğru olmalıdır. Değişim ancak doğanın yaşam koşulları ve sistemine uygun cereyan ederse güvenli ve anlamlı olacaktır. Aksi durum düzenliliği karmaşaya çevirecektir. Dünya yolculuğumuz kaostan kozmoza doğru olmalıdır diyor afetsiz günler diliyorum…
Hüseyin KANZA