Kur’ân-ı Kerîm’de onlarca yerde akıl kelimesi geçer ve “akletmez misin” tabiri bir çok ayetin merkezini oluşturur. Kur’ân’ a göre akıl; insanın her türlü fiiline anlam kazandıran, insanı yükümlü ve sorumlu kılan yegane unsurdur. Akıl insanın doğru düşünmesini, doğru düşünme yoluyla bilgilenmesini ve bu bilgileri hayatına yaratıcının iradesi doğrultusunda uygulamasını sağlar. Ayrıca Kur’ân “ancak bilenlerin akledebileceğini” söyler (el-Ankebût 29/43). “O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir” (Yûnus 10/100) âyetiyle bütün insanlığı uyarır, “Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bu yüzden akledemezler” (el-Bakara 2/171) diyerek akletmeyenlerin durumunu bize haber verir. Hatta “Allah âyetlerini akledesiniz diye açıklamaktadır” (el-Bakara 2/242) âyetiyle varlığın nizamını anlama ve sezme fonksiyonuna işaret eder.
Felsefi olarak baktığımızda ise “Akıl” Yunanca nous, Latince ratio ve intellectus demektir. Anaksagoras, Sokrates, Platon ve Aristo’ya göre âlemi idare eden akıl (nous) tu. Akıl, Grekçe’de nous ile adlandırılırken Hıristiyanlık’taki adı logos olarak geçer.
İslâm filozofları arasında akıl kavramını bütün boyutlarıyla inceleyen Fârâbî’dir. İnsan aklı ile faal akıl arasındaki ilişkiyi açıklarken faal aklın feyzini göndermedikçe insanda hiç bir bilginin oluşamayacağını, meydana gelen her türlü olayı bu aklın tayin ettiğini ifade eder. İbn Sînâ’ ise hatırlama ve unutma olayını faal akılla izah ederek insanın faal aklı istemesi ve bu akla yönelmesi gerektiğini söyler. Bu durum olmazsa feyzin kesileceğini ve unutma olayının tezahür edeceğini öne sürerek “akletmez misin!”kavramından uzaklaşılacağını ifade eder.
Ne demek istiyorum? Bu kadar şeyi neden hatırlattım?
Türkiye coğrafyasında yaşayan bizler için yaşadığımız bu coğrafya kaderimizdir. Yani içinde bulunduğumuz şartlar, mekan, zaman, ekolojik denge, toplumun adet, gelenek, görenek ve yasaları… Bütün bunlar insan olarak yaşadığımız arz kabuğunun küçük bir bölümünü oluşturan bu coğrafyada bizim yaşamımızı etkileyen, birey olarak bizim dışımızdaki durumlardır. Yeryüzünün bu bölümünde yaşayan bizlerin, yaşadığımız ve parçası olduğumuz coğrafyanın ve genel anlamda alemin gerçeklerini göz önünde bulundurarak yaşamamız gerekiyor. Yani aklederek!
Uzatmak istemiyorum. Milyarlarca yıllık canlılık tarihinde sürekli değişim ve dönüşümler meydana gelmiştir. Yeryüzü ve gökyüzü hareketleri bir çok doğa olayını biz insanlar için afete dönüştürmüştür. Dünya yaşıyor ve kendi dairesinde canlılığını devam ettiriyor. Bu durum hiç değişmedi ve değişmeyecek. İçinde yaşadığımız alemin kanunlarını inancımıza göre Yüce Allah belirlemiş, koymuş ve devam ettirmektedir. Biz bunlara Sünnetullah kanunları diyoruz. Her oluş ve hareket bu kanunlar muhteviyatında cereyan ediyor.
Türkiye coğrafyasının kısa tarihine göz attığımızda, dünyanın her yerinde olduğu üzere birçok afet ve acil durum olayının yaşandığını görüyoruz. Ve bu durumun devam edeceğini de gayet iyi biliyoruz. İster yaratıcı böyle murad etmiş deyin, isterse doğal süreç bu şekilde cereyan ediyor deyin farketmez. Realite ortada! Biz inanıyoruz ki sistemi bu şekilde yaratan yaratıcı buna uygun yaşamamızı, yaşarken aklımızı mevcut şartları tahlil edecek şekilde kullanmamızı, doğa kanunlarına uygun bir yaşam sürmemizi velhasıl akletmemizi istiyor. Neden sürekli geçmişi unutup, aklı devre dışı bırakacak bir yaşam sürdürüyoruz ki? Sünnettullah kanunları çerçevesinde canlılığını devam ettiren doğal sürecin bir parçası olarak bu duruma uygun yaşamamız gerektiğini artık kabul etmeyelim mi? Ve bunun tek yolunun da aklımızı kullanarak yaşamak olduğunu, akletmekten geçtiğini neden sürekli unutup duruyoruz ki?!
Bartın’ da hakkın rahmetine kavuşan maden şehitlerimize Allah’tan rahmet yüce Türk Milletine başsağlığı dilerken bir daha hatırlatmakta fayda gördüğüm üzere lütfen akledelim!..
Afetsiz günler dileğiyle…
***
Hüseyin KANZA