Afet ve acil durumlarla ilgili toplumumuzda yapılan yanlış uygulama ve davranış alışkanlıklarının sonucu olarak bu anlamdaki öğretinin yanlış, eksik veya olumsuz yönde gelişmiş olduğunu varsayabilir miyiz? Kaldı ki yetişkinlerin bu anlamdaki alışkanlıklarını değiştirmek çok zor olsa gerektir. Afet temelli, güvenlik kültürlü bir nesil yetişmesi için bu eğitim ve öğretimi nereden başlatmamız gerekiyor? Hedef kitlemiz özellikle çocuklar, yeni nesil olmalıdır diye bir sonuç çıkarabilir miyiz?
Öyleyse şöyle bir varsayımda bulunabilir miyiz? Toplumun afetlere karşı direncinin artması yönündeki bilgilendirme ve farkındalık eğitimleri tabi ki ifade ettiğimiz üzere ailede başlar. Şöyle ki; çocukluğunda etik değerleri öğrenememiş bir kişinin, yetişkin olduğunda etik olmasını bekleyemezsiniz. Etik ilkeleri benimsememiş kişiler, bencil olup kendi menfaatlerini tüm değer yargılarının önünde görerek yaşamını sürdüren insandır.
Ailede yetişen çocuk anne-babasını gözleyerek büyür. Yani ailenin değerleri yetişen çocuğun değerleri haline gelir ve bu durum nesilden nesile aktarılarak devam eder. Kültür haline gelen bu yaşam biçimi kanıksanır ve hayatın gerçeği haline dönerek içselleştirilir. Çünkü etik değerlere sahip olmayan bireylerin dünyasında Empati, Vicdan, Öz-kontrol, Saygı, İyi yüreklilik, Hoşgörü ve Adil olmak da bulunmayacaktır. Bu ilkelerin eksik olduğu bireylerin oluşturduğu toplum afet temelli bir yaşamı hayata geçiremeyecektir. Çünkü bu tip bireylere göre, ekolojik denge, diğer insanlar, kamu yararı, hak, hukuk vb. hal ve durumlar önemli olmayıp kendi kişisel çıkarlarını karşılayan davranış, doğru davranış olacaktır.
Bu konuyla ilgili birkaç soru daha soralım kendimize. Devlet olarak topluma verdiğimiz afet eğitiminin ilk ve en önemli basamağı olan Aile ile bu anlamda bağ kurabilmiş midir? Milli Eğitim Bakanlığı ailelerin birer temsilcisi olan öğrencileriyle -gerçekten ve samimi olarak- afet ve acil durumlarla ilgili gönül köprüsü oluşturabilmiş midir? Yoksa herkes yine rolünü mü oynuyor?
Sevgili dostlar, bölgemizde çok büyük bir afeti yaşadık. Etkisini ve acısını hala sürdüren, üzün bir süre de unutulmayacak olan bir sürecin içerisindeyiz. Ancak düştüğümüz yerden kalkıp yürüyüşümüze devam etmemiz gerekiyor. Bayram geldi! Hiç kuşkusuz buruk yaşayacağız bu sevinci. Acılarımız hala taze ve kayıplarımız çok büyük. Aciz kaldığımız dünya aleminde din bir sığınma, korunma ve anlamlandırma alanı olarak bizi sarar, sarmalar. Özellikle İslam dini şahsi ve toplumsal yanı bulunan, düşüncelerimiz ve yaşam alışkanlıklarımız açısından sistemleştirdiğimiz, müminlere bir yaşam biçimi sunan ve bir noktada toplayan ilahi bir mesajın tecrübesidir. Kuşkusuz ki değerlerimiz ve yaşam döngümüz ile yaşadığımız bu acıları anlamlandırmamız, sönümlendirmemiz bu eksende olacaktır. Allah’ a isteyerek ve bilerek bağlanmak, kul olarak teslim olmak ve yaratıcının iradesine tabi olmak bizi birçok açıdan rahatlatacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle Ramazan Bayramınızı tebrik ediyor, afetsiz günler diliyorum…
*
HÜSEYİN KANZA