1700’lü yıllarda dünyada 700 milyon insan yaşarken, 1800’ de 950 milyon, 1900’de neredeyse ikiye katlanıp 1.6 milyara ulaştı. 2000’lerde dörde katlanıp 6 milyara ulaşan insan sayısı bugünse 8 milyar sınırına dayandı. Kaynaklar kıt ama insanoğlunun ihtiyaçları sınırsız gözükmektedir. Üstelik her saniye sayısı artan insanoğlu doymak bilmeyen hırsına ve sürekli tüketen nefsine dur dememekte, küresel afetlerin tetiklenmesine ve neslimiz geleceğinin belirsizliğe doğru sürüklenmesine kayıtsız kalmaktadır.
Afetler resmimizi çekiyor…
Afetleri incelediğimizde fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğurduğunu izliyoruz. Ayrıca olağan koşulları etkileyerek hayatı durduran, yaşamı tehdit eden, sahip olunan imkânlarla üstesinden gelinemeyen, doğal, teknolojik veya insan kökenli bu olayların bize afet olarak dönmesi, yaşam biçimimizden kaynaklı gibi gözüküyor.
İnsan eliyle üretilen afetler vardır. Bunların başında savaş ve terör gelir. Refahını arttırmak için teknolojiyi kullanan insanoğlu, aynı zamanda icatlarını doğaya ve kendi nesline zarar vermek için de kullandı. Kullanıyor ve kullanacak.
-Laboratuvarlarda üretilen biyolojik ajanlar, virüsler,
-Kitleler üzerinde olumsuz psikolojik etkiye, panik ve kargaşaya neden olabilecek asılsız ve yanlı propaganda türü saldırılar,
-Nükleer kazalar, kimyasal patlama ve yangınlar,
– Siber saldırılar,
-Çevre kirliliği ve sera etkisi gibi durumları göz önüne getirdiğimizde, gelmiş olduğumuz insan ürünü teknolojik boyutun ve sürecin sonuçlarını yaşıyor olduğumuz açıktır.
Velhasıl insan yaşamını kolaylaştıran, refahını attıran teknolojik buluşların maliyeti, ödeyemeyeceğimiz boyutlara ulaşmıştır. Gerek insan ve gerekse de insan icadı teknolojik kaynaklı bu hadiselerin yanında deprem, tsunami, sel, çığ, heyelan, yanardağ patlaması, göktaşı düşmesi, şiddetli yağış, fırtına, hortum, kar, tipi, dolu, erozyon, kuraklık, sıcak hava ve iklim değişikliği gibi irademiz dışında gelişen olayların da içinde yaşıyoruz.
Çeşitli güç ve genişlikte olan bu olaylar, insanlar üzerinde olumsuz psikolojik etki yapıp alt ve üst yapıyı bozmaktadırlar. Bulaşıcı salgın hastalıkların artmasına neden olurlarken, eğitim ve öğretimi aksatıp, ölüm, sakat ve öksüz kalma gibi sonuçlara sebep olmaktadırlar. Her türlü asayişe müessir fiilleri tetikleyip, emniyet ve asayiş hizmetlerini aksatmaktadırlar. Barınma, ulaşım, haberleşme ve beslenme sorunları ortaya çıkarırken işsizliği arttırıp, ekonomik yapıyı bozarak devletin ve özel sektörün yatırımlarını geciktirmektedirler.
Ani gelişen ve yavaş seyreden olarak ayırdığımız bu olayların zarar boyutu, bizim bu olaylara bakış açımızla, algımızla ve direncimizle aynı paralelde gözükmektedir. O yüzden dünya genelinde küresel ısınmanın arttığını belgeselleştirirken, bunu tetikleyen yaşam alışkanlıklarımızı sürdürmeye pervasızca devam ediyoruz. Kendi özelimizde ise “Deprem öldürmez, bina öldürür!” sloganını sürekli tekrar edip dururken aynı mekânları üretmeyi, aynı davranışları taklit etmeyi gelenekleştiriyoruz. Akledelim, akıl edelim lütfen…
Afetsiz günler dileğiyle…
**
Hüseyin KANZA