TÜRK – RUS İLİŞKİLERİNE BİR BAKIŞ « AFŞİN HABER

bodrum escortbonus veren sitelerhttps://footballinside.net/deneme bonusu veren sitelerhttps://nyccng.org/gaziantep escortgaziantep escortmaltepe escortbostancı escortanadolu yakası escortizmir escorthttps://restbetgiris.co/ana/https://greenhousecraftfood.comAtaşehir Escortankara escortataşehir escortMebbistrendyol indirim koduCasibomslot siteleri https://en-iyi-10-slot-siteleri.comstarzbet adamsah.netdeneme bonusucasibompiabetstarzbet girişstarzbet girişgaziemir çilingirbahsegelholiganbettipobetholiganbetonwingrandbettingtruvabetbahiscasinotarafbetbahiscommariobetbetistmarkajbetbetinematadornetcasibombelugabahisbetebet1xbetasyabahiscasinovalediscountcasinoelexbetfavoribahisbahiscombahiscombelugabahisbelugabahisbetistbetistceltabetceltabetklasbahisklasbahismariobetmariobetrestbetrestbettarafbettarafbettipobettipobetcasibomcasibomcasibomcasibomstarzbetsahnebetlimanbetredwinmatadorbetmatadorbetbetkombetkomcasibomcasibomcasibomcasibomcasibom7slotsbahigobahis1000bahisalbaymavibaywinbetexperbetkanyonbetkolikbetkombetlikebetmatikbetnisbetonredbetorspinbetparkbetperbetroadbetsatbettiltbetturkeybetvole24wincratosslotelitbahisfavorisenfunbahisgorabethilbetikimisliimajbetintobetjasminbetjetbahiskralbetligobetlordbahismarsbahismeritkingmilanobetmobilbahismostbetmrbahisneyinenoktabetnorabahisoleybetonbahisonwinorisbetparmabetperabetpiabetpinuppokerbetapusulabetredwinrexbetromabetsahabetsavoybettingbetkompiabetbahis siteleriblackjack siteleriCasinoBonanzacasino bonanzadeneme bonusurulet sitelerisweet bonanzacasino sitelericasino sitelericasino sitelerisupertotobettulipbettumbetpadisahbetvdcasinovenusbetwinxbetbonusvdcasinoadana psikologmarsbahis7slotsasyabahisbahis1000bahisalbahsegelbaywinbetebetbetexperbetkolikbetmatikbetonredbetorspinbetroadbettiltbetturkeybetvolecasibomcratosslotdumanbetelitbahisextrabetfunbahisgorabetgrandpashabethilbetimajbetjasminbetkalebetkralbetlimanbetmaltcasinomarkajbetmatbetmilanobetmobilbahismostbetgirisneyinenorabahisonwinpalacebetparmabetperabetpokerbetaredwinrexbetrokubetsahabetsavoybettingtarafbettruvabettumbetxslotartemisbitbaymavibetebetbetkolikbetkombetperbettiltceltabetimajbetklasbahisligobetlimanbetmariobetmatbetneyinesahabetBeylikdüzü Escortistanbul escort bayanmariobetcasibomportobetSekabet
SON DAKİKA
Kürtçe mp3 indir

Afşinde Öğrenciler “Kadına Şiddete Hayır” dedi.

EĞİTİM, GENEL, GÜNCEL, MANŞETLER, YAŞAM

Afşinli Öğrenciler Roman Kahramanlarına hayat verdi.

EĞİTİM, GENEL, GÜNCEL, KÜLTÜR SANAT, MANŞETLER, YAŞAM

Afşin Şifa MTAL Öğrencilerinden Çanakkale’de Şehitlerimize ziyaret!

EĞİTİM, GENEL, GÜNCEL, KÜLTÜR SANAT, MANŞETLER, YAŞAM

TÜRK – RUS İLİŞKİLERİNE BİR BAKIŞ

Bu haber 28 Mart 2024 - 13:56 'de eklendi.

Ruslar, uzun zamanlar Türk ve Cermen kavimlerinin esaretinde ya da hâkimiyetinde yaşamışlar. O dönemin Slavları, asla bir devlet kurma hayalinde bile değillerdi. Osman Turan Hoca’dan nakledilen bilgiye göre Slavların eski kronikçileri Nestor’un ifadesi ile İskandinavyalılara (Kuzey Cermenler) başvurarak şu ifadeleri kullanmışlardır : “Bizim memleketimiz çok büyüktür ve her şey boldur. Fakat nizam ve adalet yoktur. Geliniz bu memleketi alıp bizi idare ediniz” demişlerdir. Böylece dokuzuncu asırda İskandinav Reisi Rurik idaresinde bir Rus Knezliği oluşmaya başlamıştır. Bir süre sonra Kief’e taşınan bu Knezlik Moğol istilaları tehlikesi ortaya çıkınca bu sefer de kuzeye doğru göç eder. Rusların o dönem teşkilatlı bir devlet nizamı kuracak birikimleri oluşmamıştır. Alman filozof Herder’in ifadesi bu durumu özetlemeye yetecek mahiyet arz eder. Slavlar için : “Tarihte değil coğrafyada mühim bir mevki alıyorlardı.” demiştir. Açıkçası sadece “yer işgal eden bir insan yığını, grup” demek istemiştir. Nitekim Avrupa lisanına göre “esclavus” (slav) “köle” manasına gelir. Aynı bizim medeniyetimizde sıkça kullanılan “gulam” (köle) kelimesi gibi.

Yine Hun devletlerinin bakiyeleri olan Bulgar Türklerinin milli benliklerini unutarak Slavlaşmaları ve ancak fıtrattaki teşkilatçı kabiliyetleri ile devlet olma gücüne tekrar malik olmaları sonucu Ruslar bu devletinde hâkimiyetine girmişlerdir. Ayrıca bir süre Hazar Türkleri de Rusları hâkimiyetine almışlardır. Kief Prensliği Bulgar Türk Devleti’ne bağlıdır. O derece kültürel iktibaslar olmuştur ki Türkçede “Kagan, Kağan” kelimesi “Kaganus” olarak yenilenmiş ve dillerinde kullanmışlardır. Slavlar zaman ilerledikçe Bizans’tan da kültürel olarak etkilenmişlerdir. Bizans’ın Türkler tarafından sükût ettirilmesi ile Moskova’da nüfuz kazanan Slavlar gitgide güçlenmiş ve Büyük Turan İmparatoru Timur Han’ın, Altın-Orda Türk Devleti’ne son vermesi sonucu da turan bölgesinde ciddi kazanımlar için kolları sıvamışlardır. Bu açılan kapıdan Ruslar aynı Türklerin Malazgirt’ten sonra akın akın ilerlediği gibi ilerlemişler ve Türk hanlıklarını tedricen yıkarak, Türk topraklarında nüfuzlarını artırmışlardır. Moskova’nın üçüncü Roma olduğu iddiasını kendilerine hedef yapmışlar ve prensleri de artık “Kayser, Çar” olarak anılmaya başlamıştır. Hedef o kadar büyüktür ki Çarigrad”ı (İstanbul’u) almak ve sıcak denizlere inmek Rus milli politikası haline gelmiştir.

Evliya Çelebi kalabalık Rus Milleti’nin devlet yönetme kabiliyeti kazandıktan sonra Türk-İslam dünyası için tehlike oluşturacağını söylemiş ve devletlerinin genişlemesine rağmen Rusların 17. asır da henüz bir yığın halinde bulunduğunu belirtmiştir. Yavuz Sultan Selim Han’ın, Evliya Çelebi seyahatnamesinde geçen kayıtlara göre Kırım Hanlığının Moskova akınları durursa, durdurana laneti vardır. Yavuz’a göre bu insanlar sürekli baskı altında tutulmalıdır. Henüz o dönemde ufku açık olan devlet adamları ileride gelebilecek tehlikeyi sezmişlerdir.

Yükselme çağında Sokullu Mehmed Paşa, Hint Denizine hâkim olmak için Süveyş Kanalını açmak tasavvurunda idi. Provası ise Don-Volga kanalı üzerinde yapıldı. Kara ve Hazar denizlerini bir kanal ile birleştirmek faaliyetlerine girişti. Türkistan coğrafyası ile birleşmek ve Rusların yayılmasına set çekmek hedefi vardı. Bilahare Şimal Türklüğünü korumak hedefleniyordu. Kırım Hanlarının isteksizliği, Kıbrıs meselesi gibi sorunlar yüzünden bir kısmı kazılan kanal inşaatı akim kaldı. Sokullu’nun girişimde bulunmasından yaklaşık dört asır sonra Stalin döneminde Ruslar ortalama yüz kilometre olan bu kanalı beş yılda tamamlayarak, 1952 yılında Hazar Denizi’ni, Azak Denizi ile Karadeniz’e açmayı başarmışlardır.

İbn-i Haldun’un devlet tasvirindeki gibi doğup, büyüyen ve gelişen devlet mukadderdir ki gücünü yitirmeye başlamış ve barış anlaşmalarını dahi tek taraflı yapan, İmparator ibaresini karşı tarafa koydurmayan, Avrupa’nın en güçlü devletinin kralının denginin ancak Osmanlı Sadrazam’ı olarak gören sistem bozulunca her açıdan sıkıntılı günler gelmeye başlamıştır. Osmanlı İnebahtı Deniz Savaşı’nda Haçlılar ile mücadele ederken aynı yıl (1571) Kırım Hanı Devlet Giray’ın öncülüğünde Moskova’yı istila edip şehri yakıp geri dönebiliyorlardı. Bu o dönem için çok da şaşırılacak bir durum değildi. Ama bilhassa 18. asırdan sonra bu durum değişmeye başladı. Osmanlı, Ruslar ile tam üç asır ölüm kalım savaşları vermiş ve yıkılmasının en büyük umdelerinden bir tanesi ise bu harplerden aldığı kritik ve ağır yenilgiler olmuştur. Ruslarla, 1699 yılında imza edilen Karlofça Anlaşması’ndan, 1914-1918 yılları arası gerçekleşen Birinci Cihan Harbi’ne kadar dokuz adet savaş yapılmıştır. Bunlardan altı tanesini maalesef kaybettik. En önemli iki tanesi 1774 Küçük kaynarca anlaşması ile Türk vatanı Kırım’ın elden çıktığı Osmanlı-Rus harbi ile 93 harbi olarak maruf 1877-1878 Osmanlı Rus savaşlarıdır. Kırım’ın kaybından sonra Sultan III. Mustafa’nın yazdığı bir şiirde şöyle söyler;

Yıkıluptur bu cihan sanma ki bizde düzele

Devleti çerh-i deni verdi kamu müptezele

Şimdi erbab-i saadette gezen hep hazele

İşimiz kaldı heman rahmet-i Lem-yezel’e…

Ne hazindir ki 93 harbinde Ruslar Şıpka’yı bir çırpıda geçtikten sonra Yeşilköy’e kadar gelmiştir. İngilizlerin desteği olmasaydı İstanbul’u işgal edebilecek noktaya gelmişlerdi. Bizim açımızdan harbin karizmasını Gazi Osman Paşa Plevne’de yazdığı destansı müdafaa ile kurtardı desek yalan olmaz.

En son yapılan Osmanlı-Rus Savaşı ise Birinci Cihan Harbinde olmuştur. II. Meşrutiyet sonrası gerilen Balkanlardaki karışıklıklar zaten harbin yaklaştığını haber etmekteydi. Osmanlı Devlet’i adına sonradan idareyi ele alan İttihatçılar harbin ayak seslerini duymuşlar ve Fransız, İngilizler ve Ruslara dahi ittifak yapılabilir gözüyle bakmışlardır. Ruslar başta olmak üzere, her büyük devlete elçiler gitmiş ancak Maliye Nazırımız savaş için gerekli olacak ufak bir borç dahi alamamıştır. Akabinde II. Abdülhamid döneminden beri yapılan askeri işbirliği ile devlette ağırlık kazanan Almanya ile harbe girilmesi kararlaştırılır. Meşhur Goeben ve Breslau zırhlıları, Yavuz ve Midilli isimlerini alarak, şimdilik Ukrayna sınırlarında olan Odessa, Sivastopol liman şehirlerini bombalamış ve Türkleri harbe dâhil eden o meşhur olaya sebep olmuşlardır. Daha önceden Bulgarlar ile İttihat ve Terakki Hükümeti sulh ilan etmiş ve Batı Trakya’da Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarınca ele geçirilen bölgede kurulan geçici devletin dahi Bulgarlara verilmesini Edirne’nin sınır olmasını öngörmüşlerdir. Bu devlet aklı, daha sonra vuku bulacak cihan harbinde Rusların sebep olacağı balkanlardaki yükümüzü biraz daha hafifletmiş olacaktır. Bu sebeptir ki Ruslar ile sadece Kafkas cephesinde karşılaştık. Burada sonucu itibariyle başarısız olan meşhur Sarıkamış Hareketi gerçekleşti. Ruslar güney sınırlarımıza kadar geldiler. Bingöl, Diyarbakır taraflarında yerel halktan çok sayıda vatanperver insanımız çetin mücadeleler verdi. Bingöl-Çavuşlar köyü civarında bulunan Şeref Karakolu hala hizmet vermektedir. Bu karakol o dönem Rusların o bölgede durdurulması anısına oraya inşa edilmiştir. Lakin Rusların güneye inmesi uzun sürmemiş ve 1917 Ekim Devrimi ile savaştan çekilmişlerdir. Ayrıca paramiliter gruplarımız Nuri Paşa öncülüğünde Bakü’ye kadar girmiştir. Bu durumdan müttefik Almanya dahi rahatsız olmuştur. Osmanlı her ne kadar cihan harbinde yenilmese de yiğitçe savaşmış Almanların son hücum hareketi de başarısız olunca içinde bulunduğu ittifaktan ötürü savaştan yenilgi ile ayrılmıştır.

Mondros Mütarekesi sonucunda girişilen millî mücadele döneminde Atatürk’ün ustalıkla takip ettiği politika kapsamında doğu sınırlarımız emniyete alınarak batı ile savaş verilmiştir. Bu süreçte Ruslar ile iyi geçinilmek adına Atatürk’ün özellikle ideolojik olarak Ruslara tarafmış gibi gözükmesi de manidardır. Bu vesile ile silah ve para yardımı tedarik edilmiştir. Cumhuriyet kurulduktan sonra Atatürk döneminde bir de Türk-Rus dostluk anlaşması akdedilmiştir.

İkinci Cihan harbine giden süreçte Ruslar, Türk Devleti’ni çok sıkıştırmışlarsa da dönemin devlet adamları kimine göre kendi potansiyelini görerek kimilerine göre de çekingen davranarak savaşa taraf olmamışlardır. Stalin’in “Türkleri enselerinden tutup savaşa dâhil edilmesi gerektiği” gibi söylemine rağmen Türkiye tarafsız bir politika takip etmiş ama dört yıl boyunca da teyakkuzda kalmıştır. Tedbiren yaklaşık bir milyon askeri hazır kıta tutmuştur. Elbette bu durumun ülkemize ekonomik bedeli de olmuştur.

Hülasa;

Türk Solunun duayen isimlerinden Mehmet Ali Aybar bir eserinde: “Dünyada Doğu-Batı (ABD-Rusya) arasında stresler arttıkça Türk Hükümeti içeride sol grupları sindiriyor” şeklinde beyanat veriyor. Doğrudur, bende katılıyorum. Ama sadece sol gruplara değil o dönem milliyetçi grupları da devletin bu hışmından nasibini almışlardır. Devlet bir politika takip eder ve onu uygular. İç kamuoyunda siyaseten dışarıya mesaj vermek için müdahale etmiş olabilir. Tıpkı İsmet İnönü’nün o dönem Turancıları sıkıştırması gibi.

Devlet, Sovyetler ile iyi geçinmek emelindedir. Çünkü Sovyetler doğu sınırında düzeltme ve boğazlarda üs istemektedir. Bunun yanında Ruslar, kölelikten gelen eziklik psikolojisi olan bir millet olduğu için bu tür konularda imparatorluk şuuruna malik olmayan intikam politikası güdebilmektedir. Türkiye’de iç siyasetin Turancılık adı altında Rus sömürgelerine yönelik politika geliştirmesini doğal olarak hoş karşılamayacaktır. Aynı geçtiğimiz yıllarda Ülkü Ocakları’nı kendi iç kamuoyunda hedefe oturtmaları gibi. Yine 2016 yılında bir televizyon kanalında Rusya lideri Putin, 12 yaşındaki bir kız çocuğunun kendisine sorduğu “Erdoğan ve Poroşenko (Ukrayna eski devlet başkanı) boğuluyor olsa ilk kimi kurtarırsınız sorusuna” şöyle cevap veriyor : ”Birisi boğulmak isterse kimse onu kurtaramaz. Biz kurtulmak isteyene yardım eli uzatırız. Türkiye dostumuz. Türk halkı dostumuz. İyi ilişkilerimiz söz konusu. Ama Türkiye’deki bazı siyasetçiler ile sıkıntılarımız var” şeklinde cevap vermiştir. Elbette bu siyasi grubun kim ya da kimler olduğunu tahmin etmek zor değildir.

Türk Devleti’nin binlerce yıllık devlet geleneği vardır. Kırmızıçizgiler aşılınca bu mekanizma hükümet eden şahısların tercihi çok da gözetilmeksizin harekete geçer. Yukarıda söylenildiği üzere üç asır boyunca Ruslar ile harp yaptık. Osmanlı’yı yıkan en büyün etken Deli Petro sonrası asabiyet geliştiren ve dünyaya açılmaya başlayan Rusya’dır. Sovyetler döneminde kolhozlar adı altında yüzbinlerce Türk’ün ölümüne sebep olan ve tedricen yüzlerce yıl Türk ana vatanına yayılan da Ruslardır. Geldiğimiz şu süreçte Türk Devleti’nin en büyük tehlike görebileceği ülke yine Ruslardır. Ancak bu tehlike şimdilik dengededir. Böyle olması gayet makuldür ve devletimiz Rusya konusundaki dış politikasında son zamanlarda başarılıdır. Bir açıdan konjonktür her an değişebilir. Menfaatler aşılamaz noktada çakışırsa Türk Devleti ’de harp etmekten içtinap duyacak değildir.

1940’lı yılların başında Başbakan Şükrü Saraçoğlu, kendisini Türklerin Almanya tarafında savaşa girmesi için sıkıştıran Alman Ankara Büyükelçisi von Papen’e şöyle söyler: “Bir Türk olarak Rusya’nın yıkılmasını hararetle arzu ettiğini ve böyle bir fırsatın bin yılda bir defa geleceğini düşünüyorum. Fakat bir Başbakan olarak ve Türkiye’nin menfaatleri bakımından Türkiye’nin kesin tarafsızlık izlenmesinin zorunlu olduğuna inanıyorum” şeklinde durumu özetler.

Polon kökenli Amerikalı siyaset bilimci Brzezinski, 1995 yılından kaleme aldığı bir eserinde Rusların üç ekseninden bahseder. Bunlardan ilki Ukrayna’dır. Diğeri Gürcistan ve bir diğeri ise ki bizim için önemli olan budur, Azerbaycan… Gürcistan hamlesi 2008 yılında yapılmıştır. Ertelenen Ukrayna hamlesi ise kimsenin beklemediği sert bir şekilde ivedi olarak gelmiştir. Sırada Azerbaycan vardır. Ruslar, devlet başkanları Putin’in de açıklamalarında anladığımız şekilde Sovyet ve Çarlık emellerinin peşini bırakacağa pek benzemiyor. Türk Devleti maazallah ileride burada bir harp etmek durumunda kalabilir. Olabildiğince ve bilhassa Kafkas Türklüğü başta Türk Dünyası’nın maddi ve manevi tahkim edilmesini hususunu devlet elbette göz önünde bulunduruyordur. Bu süreçte de necip milletimiz şu an olduğu gibi devletinin yanında olacaktır. Bildiğimiz bir şey varsa oda şudur:

“Devlet-i Ebed Müddet”

Saygılarımla.

*

Emre Gülbey Demir

Emre Gülbey DEMİRemregulbey@gmail.com