DEPREM BİZE NE ÖĞRETTİ? « AFŞİN HABER

SON DAKİKA
Kürtçe mp3 indir

19 MAYIS VE GAZZE…!

GENEL, GÜNCEL, MANŞETLER, YAŞAM, YAZAR

DEPREM BİZE NE ÖĞRETTİ?

Bu haber 14 Aralık 2023 - 13:45 'de eklendi.

Yazmadan önce kendime sorduğum beş soru:

1-Bu söyleyeceklerim doğru mu?

2-Bu söyleyeceklerim faydalı mı?

3-Bu söyleyeceklerim nazik mi?

4-Bu söyleyeceklerim sevecen mi?

5-Bu söyleyeceklerim zamanında mı?

Buda’nın çok önemli beş öğüdüdür bu sorular… Ve yazdığım her paragrafta bu soruların cevabını ararım. Cevabım olumluysa mutlu olur, devam ederim. Aksi durumda yazmam…

İnsan toplumsal bir varlıktır. Ve topluluklar halinde yaşar. Bu yaşam ise tamamen iletişime, iletişim ise kültüre bağlıdır. İletişimsiz toplumsal yaşam sürmez. Dolayısıyla kültür olmadan da anlamları aktaramaz, iletişimi gerçekleştiremeyiz. Mesela, “dal” Anadolu Türkçesinde “ağacın kolu” anlamına gelirken Azerbaycan’da “arka” anlamını taşır. Yani sembolün şekli aynı olsa da anlamını veren kültürdür. Kültür yaşanılandan geriye kalanların adıdır.

Peki Deprem dendiğinde ne anlıyoruz? Yaşadığımız en son deprem afeti bize ne öğretti?

Ünlü düşünür Platon Theaitetos diyaloğunda bilgi’yi tanımlarken “gerekçelendirilmiş doğru inançtır” der. Bunu bir örnek olayla açıklamaya çalışayım.

Bir baba ve oğlu araba kazası geçirir. Kazada baba ölür, oğlu yaralanır. Yaralı hemen hastaneye götürülür ve ameliyathaneye alınır. Ameliyatı yapacak olan cerrah yaralıyı görünce “Aman Allah’ım bu benim oğlum!” der. Peki bu nasıl açıklanabilir?

Aslında cevap gayet basittir. Cerrah, yaralı kişinin annesidir. Ama genel kanı gereği cerrahlık öncelikle erkeklerle ilişkilendirilir. Yani insanlar genellikle meslekler açısından toplumsal cinsiyet kalıpyargılarına sahip olduklarından bu soruya yanlış cevap verebilirler.  Yani belirli bir durumun -bu olayda olduğu üzere- gerçekte çok basit olan açıklaması genel kabul görmüş kalıpyargı nedeniyle karmaşaya dönüşebilir. Bilmemiz gereken ve gerekçelendirdiğimiz olayların nedeni sislerin arasında kaybolup yerini başka kavramlar alabilir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, sahip olduğunuz bilgiyi hangi kavram üzerine gerekçelendirdiğinizdir. Bilginin doğru ya da yanlış sonuç doğurması gerekçelerinizle alakalıdır. Kabul ettiğiniz bu bilgi günlük alışkanlıklarınıza nüfuz eder ve kültürünüz olur.

Başlığa dönecek olursak Deprem bize neyi öğretti?

Cevap: Bence hiçbir şey öğretmemiş! Çünkü 1999 Marmara Depreminde ne olduysa bugün de aynısı olmaktadır. Binlerce bina yıkılmış, binlerce insan enkaz altında kalarak hayatını kaybetmişti. O tarihten bu tarihe farklı bir coğrafyada aynı hadisenin -farklı zaman diliminde- aynı görüntüleri ve sonuçlarını görünce ne düşünmeliyiz!

Peki neden bir şey değişmedi, yaşadığımız önceki afetlerden neden bir şey öğrenemedik?

Cevap: Çünkü Türk toplumu olarak hayal gücünün duyu organlarına hâkim olduğu bir evreyi yaşıyoruz. Bu evrede toplum doğaüstüne yönelir ve her şeyi doğaüstü düşünceyle açıklar. Yani gerçekleri duyu organları ya da deneylerle sınamaz. Doğa kanunlarını göz önünde bulundurmaz. Başına gelenleri inandığı dinin yanlış içselleştirdiği kader algısı çerçevesinde değerlendirir. Bütün bunların doğal sonucu olarak yaşadığı her şeyin arkasında yaratıcı iradenin muradı olduğunu düşünür ve sorgulayamaz. Velhasıl kendisini değiştirme, dönüştürme ve olumsuzluklara direnç geliştirme gereği hissetmez. Alışkanlıklarının gereğini yaşamaya kaldığı yerden devam eder. Kaldı ki aynı hatayı yapıp durursan, bu seni nasıl değiştirsin ki? (Nietzsche)

Öyleyse ne yapalım?

Toplumsal gelişimle alakalı, evrimsel bir süreçtir bu. Bahsettiğim evre teolojik evredir. Bu evreyi metafizik evre takip eder. Metafizik evrede yaşadığımız bu hadiseler soyut güçlerle açıklanır. En sonunda da pozitif evre gelecektir. Toplumsal evrimin sonu olan bu evrede akıl yürütme ön plana çıkacak teleojik ve metafizik olan her şey reddedilecektir. Aklın egemen olduğu, akli yasaların hüküm sürdüğü düzende toplum güvenlik kültürü kazanacak, afet temelli bir yaşamı öğrenecek ve önemseyecektir. Zira insana verilen gücü ölçüsünde her şeyi bilme ödevi, sistemli bir öğrenimle olanaklı hâle gelecektir. Yani bu evrede en önemli konu ilimlerin öğrenilmesi ve akli kanunlar halinde toplum yaşamında yerini alması olacaktır.

İlme ve ilmi kanunlara riayet sadece yönetenlerle alakalı bir durum değildir aslında. Yönetilenlerle yönetenlerin kanunlara riayetsizlik adına anlaştıkları bir sistemde güvenli hiçbir mekân-zemin üretemezsiniz. Dolayısıyla bilgilenen bireylerden oluşan toplum akli kanunlara riayet yeteneği kazanacaktır. Sahibi olduğu bu normları önemseyen toplumun siyasetçisi de bürokratı da dürüst olacaktır. Dürüst ve her türlü yolsuzluk-ahlaksızlıktan uzak toplumlarda da enkaz altında kimse kalmayacak, nerde bu devlet diye feryat etmeyecektir.

Afetsiz günler dileğiyle…

*

HÜSEYİN KANZA

Hüseyin KANZAhuseyinuzman_@hotmail.com